Karanlık bozkırda ışıklarla gitmene hizmet ediyorum. Her birinin içinde onlarca kız ve kadın bilim insanı. Solgun kızlar nefes nefese bir araya toplandılar. Sandalye korkuluklarına yapışıyorlar. İşe gidiyorlar. Bilinmeyen nedir? yoksulluk nedir? Geceleri kim yolda? Bu karmaşanın kazananı kim? Bu gece insanları mekiklerde neyin taşıdığını anlamak istiyorum. Sorularım var. Kim kırılmış bir çiçek gibi boynunu kırdı ve pencereye yaslandı?
Ben de bu yollara düştüğüm için kafamda kavak rüzgarları esiyor, rüyalarımda kağıttan yelkenler, sabahları aynı ayinle dışarı çıktığımda güneş doğduğunda başımda çiçek taçları. Bu tacı yürüdüğümü sanıyordum. Geceyi gündüzle değiştirdim, yorgunluğu sevinçle attım, kardaydım ve inandım. Düşündüğüm günden beri dimdik ayaktayım. Bütün yazdıklarım bu sırayla.
Sabahları bütün yolları bisküvi kokusuyla püskürttüm. Avuçlarımda çilek, muz ve vanilya aroması kokuları var. Her birini pazara verdim. Bisküvi işçisinin kızını görebilsinler diye bisküvi fabrikası görmediler. Her yerde, çarşıda, evde, sokakta…
Gündüz geceye dönecek, bu döngü bize dönecek. Ne dünyayı gördüm ne de akan bir nehir, hayatım iki bisküvi arasında ve en iyi arkadaşlarım bisküvi arkadaşlarım. Onlarla zaman sorunsuz akar. Aşkımız, yaşımız ve birkaç yaşıtımız içimizi dolduruyor ve biz bomboşuz. Birbirimize verebileceğimiz tek sevgi burada, bu arada çalışma şevkimiz ile bizi kıskananlar var.
Saat gece yarısını çoktan geçti. Gece bitmeden işim bitmeyecek, ellerim boş kalmayacak. Kana bulanmış uykudan gözlerim hayatımızdan çaldı. Uykusuz gözlerim karanlıkta süzülüyor ve kapanıyor. Sessiz sesim göğsümde donuyor ve kimse anlamıyor ya da duyamıyor. Gece ah gece. Solgun yüzüm dilimde bir şarkı, varmak istediğim yer! Ben de tutkunun hafif esintisinde, bedenimi saran kokuda biraz yürüyorum. Değişmeyen bisküvi aromasına sahiptir. Bedenim çalışıp içimde dünyayı konuştururken, yorgunluk beni ele geçiriyor, konuşmalar kafamdan sızıyor ve bazen hepsi saçma sapan bir hal alıyor. Bazen gülmek için gülümserken, hücrelerime ulaşana kadar yorgunluk birikintileri vücuduma yerleşiyor.
Benim için uykusuzluk, senin için uyku. Sevdiklerime uyku verdim. Metafor dediğimde, karşılığında hiçbir şey istemiyorum. Çünkü el ele tutuştuğumuzda şarkı söylediğini biliyorum.
Geçecek ve bu da geçecek. Sonra bu bisküvi kokulu şehrin sokaklarından geçiyorsunuz. Sen bu şehrin ürettiği bir fabrikada çalışan ne ilk ne de son kızsın. Bu işler böyle gidecek. Kız grupları gelip gidecek, parçalanacaklar, çığlıklar atacak, yaralarına tuz basacak ve sonra yok olacaklar.
Bir kız sokakta yürüdü ve evinin sokağına bisküvi kokarak girdi. Evinin kapısını açan gümüş anahtar. Ne zaman gelse ve gitse… yoruluyor ve bazen kanepeye düşüyor, koku duvarlarda ve gülümseme zili, yatağında küçük bir beden. Yorganı kızının kafasından alnından saçlarına kadar çekerken annesinin eli titriyordu. Kızı doğru yolu biliyor ve bundan emin.
Bir kez daha aklımda çılgın sorular var neden kurabiye? Hiçlikten hiçliğe geçmek için herhangi bir kaderi kim belirledi? İçime işleyen yaralar. Yarım kalmış anılar. Bir gün hepsi çıkıp o şekilde patlasa, bisküviler hala elimi tutardı. Birlikte her şeye direneceğiz.
Adım solgun bir kız, bu yüzden fabrika günlüğüme yazdım. 1980’den 2013’e kadar her gün defterimde hep oradaydım. Yorgun değilim şimdi, geçmişin geleceğin kesiştiği bir noktadayım. Büyük elemeyi gerçekten kapatan biri olarak. Yeni nesillere köprü olsun diye geçmişten içtim çeşmeden. Merak etme, dert etme, sirenler çalmıyor artık, sokaklar, evler, yüzler, gülücükler, sorular duruyor, bitti. Geçmişin kavak rüzgarları aklımdan esmiyor, düşünce üstüne düşünce de katmıyorum. İşim ve kontrolüm arasında gidip gelen düşüncelerim durdu. Bir fısıltı gibi başladı ve iç sesim yapraklara aktı ve gürledi. Sonra mutluluk oldu. Artık eski bir çalışansınız. Kimin gelip kimin geçtiğinin lisanı kesilse de yollar anlatsın desin.
Karanlıktaki Işık. O ışığı kim görürse, sonucu kim bilir. Her ne kadar olumsuz eleştirilerim reddedilse de bu yılların geri ödenmesi gerekiyordu. Bir çerezde herkesin üzerinde bir iz bıraktın. Bisküvi fabrikasında yaşananları özetleyen kokulu çiçekler için yazılmış bu yazılar. Yüzlerce canlı hatıra, acı bir özlem, acı yok ama “hiç” sevinçler kaldı. Ayrıca bir boşluk kaldı. Gıpta ile işçilere bakıyorum ve “girdiğiniz kapı size açık, gidin ve girin” diyorum, hayatım durmuyor. Bisküvi arayan bendim. Sonra bisküviyi tutan elleri usulca öpüyorum. Bisküvi kabul ediyorum.
Bisküvi bayrağı, nehir akıyor, içimdeki çoban sözleri sürüyor. Bisküvi olmadan izole etmenin yolları. Bu yüzden asla arkama bakmam. Bisküvi şehrini koklayın ve ufkun ötesine tekrar bakın. Ne bekliyordu ve ne buldu?
Hayatım bir yolculuğa dönüşüyor. Bisküvi benim hayatım. Irmakların buluştuğu nokta, savurma ve sürüklenmemin bana attığı taşlar, her biri çiçek açar. Tüm kapılar özgürlüğe açıktır.
Sokaklarda bir savaşçı olarak yürüdüğüm doğrudur.
Norton Kilick
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın